6 Şubat depremleri sonrası özellikle çocuklarda yaşanabilecek psikolojik sorunlar hakkında değerlendirmelerde bulunan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Songül Derin, “Herkesin travmatik olayları yaşayışı farklıdır. Her kişinin travmayla baş etme yöntemi tıpkı parmak izi gibi birbirinden farklıdır. Çocuklardaki bu belirtilerin zamanla azalması beklenir şayet belirtiler azalmıyor ve şiddeti giderek artıyorsa bir uzmandan yardım alınması gerekmektedir” dedi.
6 Şubat tarihinde gerçekleşen ve bölgedeki 11 ille birlikte tüm Türkiye’yi derinden etkileyen depremlerin yankıları sürüyor. Arama kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları sürerken, “asrın felaketi” olarak da adlandırılan afetin psikolojik etkileri de değerlendirilmeye başlandı. Özellikle depremden etkilenen çocuklar başta olmak üzere deprem görüntülerini izleyen ve deprem korkusu yaşayan çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiği de merak konusu oldu.
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Songül Derin, her kişinin travmayla baş etme yönteminin tıpkı parmak izi gibi birbirinden farklı olduğunu söyleyerek “Herkesin travmatik olayları yaşayışı farklıdır. Tüm afetlerde ortak bazı özellikler olmasına rağmen, afetlerin kişilerdeki etkileri açısından farklılık gösterirler” dedi.
“Birçok psikolojik şikayet gelişebilir”
Son yaşanan deprem felaketinden sonra gerek deprem bölgesinde gerekse de bölge dışında yaşayan birçok kişide deprem korkusu başta olmak üzere birçok psikolojik şikayetin geliştiğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Derin, “Doğal afetlerin beklenmedik bir şekilde olması ve kontrol edilememesi kişilerin güvenlik ve kontrol duygularını bozmaktadır. Ebeveynlerin, yetişkinlerin de etkilendiği bu kriz ve afet durumlarında belki de en çok sorulan soru ‘Çocuklarıma karşı nasıl davranmalıyım, onları nasıl korumalıyım’ ya da ‘Mevcut yeni gelişen belirtilerin normal olup olmadığı’ gibi noktalar oluyor. Bir yandan evini, ailesini kaybetmiş depremzede çocuklar bazı psikolojik şikayetlerden dolayı hastaneye başvururken bir yandan da aslında o bölgede olmayıp bu durumu birebir yaşamamış ancak ikincil olarak etkilenmiş çocuklarda da birtakım şikayetler gelişebiliyor” diye konuştu.
“Sınıflardaki depremzede öğrenciler için ekip oluşturulmalı”
20 Şubat itibarıyla okulların ikinci döneme başladığını hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Derin, “Sınıflarda depremzedelerden misafir öğrenciler de bulunacak. İlk gün misafir öğrenci kendisine yardımcı olacak kişilerle ve sınıftaki diğer öğrencilerle hemen tanıştırılmalıdır. Bir öğretmen, müdür yardımcısı, PDR ve bir akran öğrenciden oluşan bir ekip oluşturulup, bu süreçte birlikte çalışarak misafir öğrencinin bu süreci en kolay şekilde atlatması, uyumu sağlanabilir” ifadelerini kullandı.
Dr. Öğr. Üyesi Derin, şöyle devam etti: “Her öğrencinin deprem hakkındaki bilgisi farklı olabilir. Çocuklar depremle ilgili haberleri TV veya sosyal medyadan seyretmiş, görüntülere maruz kalmış olabileceği gibi bu haberlerden korunmuş ve hiç bilgisi de olmayabilir. Bu nedenle sınıfta ilk karşılaşmada öğretmenler tarafından ülkemizde bir deprem olduğu, kurtarma çalışmalarının devam ettiğiyle ilgili kısa bir bilgi verilerek başlanabilir.”
Nasıl atlatacağız?
Deprem kaynaklı travmayı atlatmanın tek yolunun bir an önce eski rutine ve günlük yaşama dönmek olduğunun altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Derin, “Deprem ve benzeri afet sonrası çocuklarda korku, kaygı, bir şey hissetmeme, huzursuzluk, uyku ve iştah sorunları, tetikte olma, sinirlilik, gerginlik hissi, dalgınlık, kabus görme, kolay ağlama, içe kapanma, yalnız uyuyamama, boşluk hissi, dikkatini toplamada zorlanma, karın ağrısı, baş ağrısı, davranış sorunları, suçluluk düşünceleri, dünyanın güvensiz olduğuna dair inançlar, doğal afetlerle ilgili endişe ve korkular gibi durumları kısa süreli yaşaması normal kabul edilir. Tüm afetlerde ortak bazı özellikler olmasına rağmen kişilerdeki etkileri açısından farklılık gösterirler, her kişinin travmayla baş etme yöntemi tıpkı parmak izi gibi birbirinden farklıdır. Çocuklardaki bu belirtilerin zamanla azalması beklenir şayet belirtiler azalmıyor ve şiddeti giderek artıyorsa bir uzmandan yardım alınması gerekmektedir” şeklinde konuştu.
Depremzede çocuklara nasıl yaklaşmalı?
Dr. Öğr. Üyesi Derin, depremden etkilenen çocuklara yönelik gösterilmesi gereken davranışları ise şöyle açıkladı: “Çocuğa öncelikle güvenli bir ortam sağlanmalı, acil temel ihtiyaçları giderilmelidir. Çocuğun tanıdığı kişilerle birlikte vakit geçirmesi sağlanıp, en kısa sürede belirli bir düzen oluşturmaya çalışılmalıdır. Uyku ve yemek saatleri belirli olmalı. Ayrıca çocuklarınızı depremle ilgili haberlerden uzak tutmaya çalışın. Olayla ilgili çocuğunuz konuşma ihtiyacı içindeyse konuşun ancak istemediğinde konuşmaya zorlamayın. Doğal afetler ve depremle ilgili her çocuğa yaşına uygun bilgiler verilmeli, gerçeği söylemeli, ertelemeden net konuşulmalı ama umut kırıcı ifadelerden kaçınılmalıdır. Cevabını bilmediğiniz sorular karşısında cevabını bilmediğinizi söyleyebilirsiniz. Toplu ortamlarda soru sormaktan kaçınılmalıdır. Neler hissettiklerini, şu an neye ihtiyaç duyduklarını sorabilirsiniz. Çocuklar bazen de oyun oynayarak, resim çizerek duygularını ifade edebilirler. Bu yöntemleri de kullanarak çocuklarınızla iletişim kurmaya çalışabilirsiniz. Kendi duygularınızı da ifade edebilirsiniz ancak çok abartılı tepkiler gösteriyorsanız çocukların güven duygusu zedelenecektir o yüzden gerektiğinde kendiniz için de uzmanlardan yardım alın.”
Ya çocuk yakınını kaybetmişse?
Dr. Öğr. Üyesi Derin, çocuk eğer yakınlarını kaybetmişse yapılması gerekenleri ise şöyle ifade etti: “Bu haberi mümkünse yaşayan ebeveyni, yoksa çok iyi tanıdığı başka bir yakınının vermesi önerilmektedir. Çocuğa ölüm haberi güvende olduğu bir yerde söylenmeli, yalan söylenmemeli ve mümkün olduğunca ertelenmemelidir. Ölümü anlatırken gereksiz detay verilmemeli, ölen kişinin bir yere gittiği söylenmemelidir. Kişinin aldığı büyük darbe nedeniyle beynin ve kalbin çalışmaması şeklinde açıklanabilir. Çocuklarınızın duygularını yok saymayın, söylediklerini geçiştirmeyin. ‘Üzülecek bir şey yok, geçti geçti, ağlama’ gibi cümleler söylemeyin. Onu dinleyip anlamaya çalışın. Yaşına uygun olmayan atıflar yapmayın: ‘Ailen sana emanet, ailenin direği artık sensin, sen aslansın, sen ablasın/abisin kardeşlerin sana emanet’ gibi sözlerden kaçının. Bu dönemin sizin için de zor olduğunu kabul ederek kendi duygularınızı da dinleyin ve kabul edin, iyi oluş halinize önem verin. Sizin iyi oluşunuz çocuğunuzu da olumlu yönde etkileyecektir.”
Dr. Öğr. Üyesi Songül Derin