Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdü (r).
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdü (r).
Orda uzaktaki gezip tozmadığımız bizim köyümüzün İçinde suskun, çekingen köylü çocukları vardı.Bir gün dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü önderliğinde Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç uzaktaki gezip görmediğimiz, tozamadığımız o köy için dönemin çocuklarını uygun yöntemlerle eğiterek hem kendi yazgılarını hem de o köylerinin yazgılarını değiştirmeleri için çalışmalar başlattı.
O yıllarda okuma yazma oranı yüzde 5'i geçmiyor ve nüfusun yüzde 80'i de köylerde yaşıyordu. Bu proje ile İlkokul mezunu çocuklar Köy Enstitüleri'nde eğitim görecek donanıp aydınlanarak tekrar yaşadıkları köye dönecek akabinde öğrendiklerini köyde uygulayacaklardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin, o zamanki tarihsel, toplumsal, ekonomik koşulları gereği bu bireylerin yetişmesine ihtiyacı vardı.
İsmail Hakkı Tonguç neden böyle bir projeye ihtiyaç olduğunu şöyle özetliyordu: “Köylüye bir şey öğretebilmek için ondan birçok şey öğrenmek gerekir. Kanımızı ve iliklerimizi isteyerek köyün içine akıtmadıkça, kırk bin köyün kenarına münevver insanın mezar taşı dikilmedikçe, bu köyün sırlarını anlayamayız. Köylüyü anlayabilmek, duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek lazımdır. Onun içtiği sudan içmek, yediği bulgurdan yemek, yaktığı tezeğin ifade ettiği sırları sezebilmek ve yaptığı işleri yapabilmek gerekir.”
“Aydınları okuma alışkanlığı kazanmayan toplumlarda düşündüğünü yazan, fikirlerini açıklayan insan da pek az olur, meydan demagoglara kalır” diyen Köy Enstitülerinin mimarı İsmail Hakkı Tonguç önderliğinde neler yapıldı neler…
Yazan,
çizen,
analitik düşünen-sorgulayan,
eleştirebilen,
tartışan,
hak arayan
açık sözlü,
birey olduğunun bilincinde olan,
başı dik,
bireyler yetiştiren demokratik, eğitim süreci başladı.
Nasıl mı?
Cumhuriyetin bir projesi olan Köy Enstütüleri, 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile kuruldu. ilkokullara öğretmen yetiştirilmesi amacıyla planlanarak tren yollarına yakın ve tarıma elverişli 21 bölgede kuruldu. Köy Enstitüleri'nde eğitim görenler hem örgün eğitim aldı hem de modern tarım teknikleri konusunda bilgiler edindi. Amaç tarımda verimliliğin arttırılmasıydı.
Anadolu’nun muhteşem geleneklerinden imece usulü ile bir kısım öğrenciler fidan ekti, bir kısmı toprağı kazdı, bir kısmı ise toprağa su verdi.
Yarışma yoktu.
Dayanışma vardı.
İşbirliği vardı.
Köylerine gidince de bu işbirliği ve dayanışma kültürünü götürecekler ve daha da pekiştireceklerdi. Köy Enstitülerinin başlıca amacı, köye öğretmen yetiştirmek olmakla birlikte aynı zamanda köyün ihtiyacı olan sağlıkçı, teknisyen veya tarımla uğraşan bireyler yaratmaya çalışmaktı. Hedef,
Üreten,
Dayanışma kültürü olan,
Bilinç seviyesi yüksek,
Kendi kendine yetecek bütüncül özellikte olan bizim köyler, cumhuriyetin köyleri…
Fakir Baykurt Köy Enstitüleri'nde verilen derslerin yarısının temel örgün eğitim diğer yarısının ise uygulamalı eğitim konularını kapsadığını şöyle ifade ediyor “…Daha ilk hafta kavradım, enstitüde ders, iş aynı değerde. Yalnız kitap bilgisi ezberleyene diploma yok. İnsanın elinden iş gelecek. Haftalık çalışma 44 saat. Bunu ikiye bölmüşler. Yarısı kültür dersi: Türkçe, Matematik, Tarih, Coğrafya, Yurt Bilgisi, Doğa Bilgisi, Fizik, Kimya, Resim, Beden Eğitimi. Yani öbür okullarda okunan derslerin hepsi; ayrıca Eğitbilim, Ruhbilim, Toplumbilim var. Her ay yazılı, sözlü yapılıyor. Zamanın öteki yarısını işe ayırmışlar: 22 saat. İş de ikiye ayrılıyor: Tarım, Teknik Sanatlar “.Her mezun öğretmenin diplomasında bir ‘iş’ ve bir de ‘ tarım’ faaliyeti ek branş olarak yer aldı.
Köy Enstitüleri'nin tümünün kendisine ait tarlası, bağı, besi hayvanları, arı kovanları ve atölyeleri vardı. Enstitünün tüm işleri, öğretmen ve usta öğrenciler rehberliğinde öğrenciler tarafından yapıldı.Yeni kurulan enstitülere, daha önce kurulmuş deneyimli enstitüler tarafından ' yardım ekipleri' gönderildi. Tecrübeler aktarıldı. Bu alanda da yam bir dayanışma örneği sergilendi.Her köy enstitüsü kendi bölgesine giren köy ilkokullarından mezun olan ögrencileri alır ve bu illerdeki köy okullarından sorumlu olurdu.
Köy Enstitüleri,bizim köyün çocuklarını
“sevgiyle,
saygıyla kucakladı,
bağrına bastı,
kabul etti.
Dinledi,
söz hakkı tanıdı.
Susma ,
konuş,
düşün dedi.”
“İş, elinizden önce kafanızdan çıkmalı”,
Özgürce Düşün ve özgürce üret dedi.
Yaşadığınız mekanı daha insanca yaşanabilir kılacak şekilde değiştirin dedi.
O köyde ,
İş vardı , tarım vardı.
Sanat, müzik vardı, tiyatro vardı, kültür vardı.
Bilim teknik vardı.
Sağlık vardı.
Üretmek vardı.
Aydınlanma vardı.
Köy Enstitüleri toplumun ekonomik ve kültürel olarak kalkınması açısından demokratikleşmesi açısından alt yapı oluşturdu. Sisteminin geliştirilmesi, aksaklıkların düzeltilmesi amacıyla öğrencilerin de katıldığı herkesin söz hakkı olduğu “Cumartesi Toplantıları” yapılırdı. Köy Enstitülerindeki demokratik düzeni Neşet Tınaztepe şöyle aktarıyor: “Enstitüde öğrenciler arasından bir Başkan iki de yardımcısı seçilir. Öğrenciler hür iradelerine dayanarak arkadaşları arasından bu işi yapabilecek bir arkadaşı başkan seçerler. İki de başkan yardımcısı seçilir. İşte biz öğrenci olarak seçilmeyi ve seçmeyi öğreniyoruz. Başkan ve başkan yardımcıları bir araya gelir, okul öğrencileri arasından Kol Başkanları’nı seçer. (…) Başkan seçilen öğrencinin onayı da alınır. Başkanlar birlikte toplanırlar. Yapacakları işler üzerinde fikir alışverişinde bulunurlar. Her başkan görüşlerini açık açık dile getirir. Bu toplantı bir Bakanlar Kurulu toplantısı gibidir. Pek çok eğitici ve öğretici yönleri vardır. Demokratik bir düzendir…”
Köy Enstitülerinin sayısı 1941 yılında 21’e ulaştı. Enstitüler sayesinde 1940 ve 1946 yılları arası 15 bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirildi ve bu tarlalarda üretime başlandı, 750 bin fidan dikildi, 1200 dönüm bağ oluşturuldu, 150 büyük çaplı inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 100 km yol, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 20 uygulama okulu ve 12 elektrik santrali yapıldı. Eğitim hayatına bir dinamizm getirdi. Birçok yetenekli gencin ortaya çıkmasını sağladı. Çok sayıda ünlü sanatçı, yazar, eğitimci, politikacı bu projenin bir sonucu olarak toplumda yerini aldı.
Deneyerek yaşayarak öğrenme kültürü, köyün aydınlanması , üretimin gelişmesi, sağlık koşullarının düzeltilmesi koşulları oluşmaya başlamıştı ki; Köy Enstitüleri siyasal çekişmelerden payını almakta gecikmedi. Bizzat yaratıcısı olan siyasal gücün içindeki kırsal kesimle bağlantılı güçler bile tavır koydu. Çok partili hayata geçilmesi ile birlikte tepkiler güçlendi. CHP Milletvekili Kinyas Köy Enstitülerinin neden kapatıldığına ilişkin soruya şöyle cevap veriyor. “Köy Enstitüleri kesinlikle komünist uygulama değildi. Doğuda en yüksek eğitim gören insan benim. Köy Enstitüleri, bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. DP ile pazarlığa girdik, kapattık.” Ayrıca İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarındaki siyasi süreçte ABD, Truman Doktrini ile yardımlara başladı fakat bunun karşılığında Türkiye'de demokrasi düzeninin tesisi için 5 yıllık kalkınma planı ve Köy Enstitüsü gibi Sovyetler Birliği'ndeki sistemlere benzer uygulamaların kaldırılması talebinde bulundu.1950’de iktidar el değiştirince başlangıçtaki felsefeden uzaklaşıldı . Hasan Âli Yücel'den sonra Milli Eğitim Bakanı Olan Reşat Şemsettin Sirer zamanında enstitüler, Köy Öğretmen Okullarına dönüştürüldü. Sonra bu okullar da Demokrat Parti döneminde 27 Ocak 1954 tarihinde kapatıldı.
Eğitim devriminin birinci aşaması 3 Mart 1924’te gerçekleştirilen Öğretim Birliği Yasası, ikincisi aşaması , 1 Kasım 1928’de yapılan harf devrimiydi. Ancak aydınlanmanın ülkenin en ücra köşesine kadar yayılması, benimsenmesi ve kalıcı hale gelmesi eğitim devrimi ile mümkün olabilirdi. Kapatıldığı için sürecini tamamlayamadı.
Tamamlanamayan bu devrimin sonuçlarını şu an içinde bulunduğumuz koşullar bize sunmaktadır.
O köyler bizim köyümüzdür…