1995 yılından itibaren günlük olarak köşe yazısı yazıyorum.
Üstelik hiç ara vermeden.
Haftada 6 gün.
Bugüne kadar çeşitli gazetelerde yayınlanmış binlerce köşe yazım var.
Geçtiğimiz yıllarda her gün köşe yazısı ile birlikte, ‘Perdenin arka tarafı’ diye bir de yine yorum-haber şeklinde yazılarım oldu.
Basite alınacak bir şey değil çünkü o yazılar için çok emek harcandı.
İlk köşe yazılarım dönemin ve kendi içinde bulunduğum siyasal atmosferden kaynaklı daha çok politik ve sol eksenli yazılardı.
Ki bu çizgimi bozmadım.
Çünkü ben kendi politik görüşüm ekseninde yaşamı, olayları yorumluyorum.
Kendimi, karakterimi, yaşama bakışımı köşe yazılarımla net olarak ifade ediyorum.
Çünkü yazar omurgalı ise taraf olur.
Tarafsız köşe yazarı omurgasız ve gelene ağam, gidene paşam der.
Tabi yazılarımın hiç birisinde kişiye hakaret, hedef gösterme, yalan, manipüle bir tarzı yoktur.
Köşe yazarlığıyla tetikçilik veya bir takım maddi beklenti içinde yazılar ise hiç yazmadım, yazmamda.
Köşe yazısı tabi kimine göre basit, “Ne var ki bende yazarım” gibisinden hafife alınmıyor da değil.
Çünkü bazıları gerçekten ne haddini nede yerini bilmiyor.
Ne var ki böyle düşünenlerin ne bilgi, nede yazım konusunda bilgisi mevcuttur.
Köşe yazısı yazmak için çok okumak, gündemi iyi takip etmek ve yazmayı çok sevmek önemlidir.
Gündeme ve yaşama dair her şeyi görmek, duymak ve yazmak gerekiyor.
Sadece aşk ve sevgi veya sadece politik yazılarla tek tip köşe yazarı olup çıkarsanız.
Köşe yazılarımın verdiği birikim ile yakında çıkacak olan ‘Gördüm, Duydum, Yazdım' isimli kitabım ile kitap yazarlığına da ilk adımı atmış oldum.
Sözün özü, yazmaya devam.
Not: İkinci kitabım için artık yayınevi ile görüşmeler başladı, Eylül gibi çıkacak..