Dünyaca ünlü yazar Gabriel Garcia Marquez’in ünlü romanı ''Kolera Günlerinde Aşk” gerçekten bir başyapıt.
Yıllar önce okumuştum.
Belki önümüzdeki günlerde bir kez daha okuyabilirim.
Kitapla ilgili özet bilgi ise şöyle;
“Kolera Günlerinde Aşk, bırakılmış bir sevgilinin, yeniyetmelik yıllarından başlayarak yaşlılığın alacakaranlığına dek süren yarım yüzyıllık aşkının öyküsü. Gabriel Garcia Marquez'in, ustalığı, bu öyküyü bir destana dönüştürüyor: aşkın, deli-akıllı, yabanıl-evcil, tensel, romantik tüm biçimlerinin pastoral bir şiirin büyüsüne büründüğü bir destan. On dokuzuncu yüzyılın yirminci yüzyıla dönüştüğü bir zaman dilimini kapsayan bu bitmeyen aşkın gerisinde, çağdaşlaşma çabası içindeki bir toplumun çeşitli yönlerini, özellikle taşra kentsoyluluğunun saçmalıklarını ince bir alayla eleştiriyor yazar.
Roman boyunca, aşk acılarının lirik rüzgârlarının esintileri arasında, Gabriel Garcia Marquez'in, insancıl mizahı, sürekli olarak duyuruyor kendini. Bu nitelikleriyle, Kolera Günlerinde Aşk, Gabriel Garcia Marquez'in başyapıtı sayılan Yüzyıllık Yalnızlık'ın yanında tartışılmaz bir biçimde yerini alıyor.”
Günümüzde ise korona günlerinde aşk mutasyona uğradı.
Sadece yemek, içmek değil insanın doğasında var olan sevmek ve aşk mutasyon geçirerek gerçekten sanala dönüşmüş durumda.
Özellikle sosyal medya sanal aşklar ve ilişkilerin ardı arkası kesilmiyor.
Zaten olduğu söyleniyordu fakat salgın nedeniyle sanallık zirve yaptı.
Bir şekilde internet aleminin içine hapsedilen bireyler bu kez salgından ötürü evlerine izole edilince gerçek yaşamı iyice sekteye uğradı.
Sosyal medyada binlerce takipçiye rağmen yalnızlaştırılan bireyler aşkı ve sevgiyi de sanal bir şekilde yaşıyor.
Tek başınıza internette oradan oraya sürüklenip duruyorsunuz.